Edebiyat, insanı edebi yapmaz ama edepli yapar, dedi. Sakindi. Her olayda sakinliğini ve üslubunu korudu. Çünkü yaşam onun için anlamlıydı. Anlamlandırdığı yaşama uygun yaşıyordu. Başıboş değildi. Aklı başındaydı. Edebiyatın gönle yaptığı vurguyu dışarı yansıtmayı sever gibiydi. İnançlıydı. Fakat bağnaz değildi. Kalp kırmayı sevmiyordu. Öyle ki inancı gerçekten neye inanması gerektiğini bilen bir inançtı. Eğitime, öğrenmeye önem veriyordu. Dünyevi gerçeklere karşı çok ılımlıydı ve yapması gerekenlerin bilincindeydi. Yine de büsbütün bu dünyaya aşık değildi. Şöyle diyordu: "Oruçlu doğar her insan, ölümün iftar sofrasına." Öyleydi. Her canlı ölümle yüzleşecekti. Önemli olanın iyi ölmek olduğu düşünülüyordu. İyi yaşarsan iyi ölürdün. Vakti kıymetliydi. Gerçek hayatla meşguldü. Gerçek hayatta şiirler vardı, yağmurlar vardı, yağmur altında sırılsıklam olmak vardı.