Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Haziran, 2019 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Maviş Uçarsa💙

Canımın içi Mavişimin geldiği ilk gün. Ürkekliği, masumluğu, minikliği.. Aldığım ilk günden beri enteresan bir şekilde samimiyiz. Daha geleceği heyecanındayken bile her şey değişti. Anne olmak? Oldum. Dibine kadar. Ama o aynı zamanda benim en iyi arkadaşım. Gerçekten. İnsanların yalanının dolanının içinde, onun yalansız sevgisini izledim. Uyandığımdaki telaşını, üç gün ayrılıktan sonra kavuşmada tüm yüzümü öpüşünü, onu ihmal ettiğimde bana gönül koyuşunu ama hemen barışmalarını, vaktini benimle harcamak isteyişini ve bana güvenişini.. Bunları hep izledim, yaşadım. Her neye elimi uzatsam orada olmak istedi. Ona geldi. Onunla değil, benimle ilgilen gibi bazen. Bazen de senin için önemli olan benim için de önemlidir, napıyoruz şimdi bununla der gibi. Destek olmak ister gibi. O bana en ama en güzel arkadaş. Beni üzmüyor, kırmıyor, yalnızca seviyor. Uykusunun arasında bile benimle ilgilenmeyi ihmal etmiyor, ilgilenmek için çaba gösteriyor. Çünkü bir kuş sizi tüm hücreleriyle sever. Yadırg

Ölüm

Ölüm nasıl kabullenilir? Ümitlerin bitişini nasıl kabullenir insan? Yaşarken hayal ettiğin ve yaşamayı beklediğin her şeyin yok oluşunu nasıl kabul edebilirsin? Ölmeyi, ölmeni nasıl kabul edersin? Büyümenin inkar edilişi, ölümün varlığını reddedişten başka neydi? Ama eller değişiyordu, gözler değişiyordu. Yaş alıyordu. İnkar sadece koca bir kandırmaydı. Olsundu, kandırmacaya devam edilsindi. Yoksa ölüm nasıl kabullenilirdi? Bir daha asla dudaklarının ona sevgini gösteremeyeceğini bilmek, kafanı dizlerine koyamayacağını anlamak, bir daha asla sana seslenmeyeceğini... Seslenmiyor. İşitmiyorsun. Yaşarken işitilmesini istediklerin işitilmiyor. Heyecanını duymasını istediğin hiçbir şey onun hayallerinde yer almıyor. Artık hayalleri yok. Artık hayallerim yok.

Zamansız

Bugün burada fotoğraf çekildik. Ama şimdi burası böyle boş. Hayat gibi. Yaşanılanlar gibi. Boş. Ama orada bulunduk. Eminim. Böyle binlerce yerde bulunduk. Ama boş. En küçük bir iz bile yok. Yüz binlerce adım attım. Şimdi hiçbirinde değilim. Ama eminim adım attım. Eminim adım atan milyonlarcası oldu. Yoklar. Görünmüyorlar. Adımları görünmüyor. Binlerce şeye dokundum, şekil değiştirdim. Bir kıymeti yok. Bilimde iz bırakanlar, kafalarda soru işareti bırakanlar, sanatta hoşluk bırakanlar... Onların izleri vardı. Ama kendileri yoklar. İzleri olmasaydı eksikliğini hissetmezdik. Bilmezdik. Çok da kayıp olmazdı. Çünkü boş. Ne kadar ilerlesek boş. Güneş batıyor,doğdu battı. Bitti. Yaşama eşit imkanlarla, farklı seçimlerimizle dahil olsaydık başkaydı. Yaşam bir armağandı. Bu durumda yaşam sadece zaman. Varım-yokum zamanı. O fotoğraf ben oradayken onu yaşarken güzeldi. Şimdi ise buraya düştüğüm not derdindeyim. Geçmiş ve gelecek yokum zamanı. Şimdi benimle gelen varım zamanı, beni ölüme-hiçliğe

Acı

Acı, birlikte ölünmesi gereken şeydi. Öyleyse hiç acı çekmiyorduk. Çünkü hiç ölmedik. Ölsek anlamazdık da. Ölüm neydi bilmiyorduk. Yaşam neydi onu da bilmiyorduk zaten. Ölümden habersiz olmak büyük iş değildi. Yaşamdan habersizdik. Çünkü zaman geçiyordu ve yaşam ne geçmiş ne şimdi ne gelecek oluyordu. Geçmiş hafızadaydı, gelecek hayaldi, şimdi ise hızla yer değiştiriyordu. Hiçbiri tutulmuyordu. Zaman yaşamın bir parçası değil miydi? Ama zamanın hiçbir parçası yaşamda yoktu, uzaktı. Öyleyse yaşam yoktu. Yaşam yoksa kibir niye vardı? Öfke niye vardı? Hırs niye vardı? Acı.. O niye vardı? Zaten acı yaşamın değil, ölümün bir parçası değil miydi? Acıyla ölünürdü. Acıyla yaşanmazdı. O zaman yaşamda hiç acı yoktu. Zaten yaşam da yoktu. Ölüm vardı. Sadece ölüm vardı. Yaşamda da ölüm vardı, acıda da ölüm vardı. Ama güzel olan zaten buydu. Ölüm varken yaşamın içindeki zamanın bilinmezliği yoktu, acı da. Sadece hakikat vardı. Güzel olan buydu.