Ana içeriğe atla

Kayıtlar

2022 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Yıldızlar

​Nasıl olduğunu bilmiyorum, anlamlandıramıyorum. İnandıramıyorum kendimi dünyaya. Her zaman çok daha iyi sevinç, çok daha iyi acı veriyor. Geçmişin içinde yanıp tutuşurken şimdinin mutluluğunu ama geleceğin de endişesini yaşamak durumunda kalabiliyorsun. Hayret verici ikilemler, çözülmesi mümkün olmayan karmaşalar ve işte durup bekleyen bir yaşam. Daha fazla yaşayamam, dediğin anın ertesi çok daha fazlasını yaşıyorsun. Eksildiğini sanıyorsun birer birer, nasıl oluyorsa çoğalıyorsun. Anlamlandırılmayı bekleyen nice soru işareti üzerine binlerce fikirden milyonlarcasına erişebiliyorsun. O buna müsaade ediyor, sen bunu yapabiliyorsun. Bu sorgu başlı başına hiçbir şey. Fakat bu sorgunun bir öznesi ve nesnesi olmak çok şey oluyordu. Engel olamayacağın bir merak, bir arzu, bir yaşam ve bir ölüm. Ne gerekiyorsa, ne sunuluyorsa onu yaşıyorsun. İtiraz da ediyorsun zaman zaman. Zaten bu sorgunun bir parçası. İtirazın ve anlam arayışın heyecanla bekleniyor. Hataların ve daha iyi hataların, hemen

Macera

İki yaşadıysa beş ağladı. Her şeyin anlamını yitirmesi, her şeyin anlamlandırılmasından daha kolaydı. Yaşayacağı belki milyonlarca ufak hatıranın hepsinden vazgeçti. Sonra vazgeçmekten vazgeçti. Herkes yaşamını iyi kötü kendi var olmak için kullanıyordu. İyi ya da kötü her an armağan gibiydi. Kim bilir neler öğrenecek, ne acılar çekecek ve nelere gülecekti? Kim bilir kimin aklında, kimin yüz yıl sonraki hikayesinde ne izler bırakacaktı? Macera fikri içini kıpır kıpır etti. Bu oldukça olgun bir düşünceydi. Şimdiye büyüyen küçük ağaç bu fikirle gurur duyardı. Peki bunun yaşama geçişi? Kalbinin binlerce sızısıyla hakikati inkar etme arzusu dolup taşıyordu. İnkar mı kabul mü? Hangisi bir tercih olmaya layıktı? Bu maceranın başka seçenekleri de olması gerekseydi ona ne önerirdik? Düşünelim.

Sen

Sen yaşamak istesen yaşarsın. Ben öyle değilim ki. Issız bir karanlığım var benim. Korkularım derin, hiç var olmamış olmayı büsbütün arzuluyorlar. Kayıp sadece yas değil, büsbütün delirtiyorlar. Güçlüsün sen, yaşamak istersen yaşarsın. Ben öyle değilim ki, hiçbir şeye tahammülüm yok. Her şey en korkunç haliyle benimle her yere eşlik ediyor. Kaçmaya kalksam kaçamam bile. Uyusam.. uykum yarımyamalak. Rüyalarım desen... Neyse, sen güzel gülüyorsun. Yaşamak istesen yaşarsın. Güldürürsün de hem bol bol. Ben öyle değilim ki, incinir benimle olan belki büsbütün gider. Güneşe giderim hemen gece olur, çirkinliğim görünmesin diyeymiş. Aman ne hoş! Bana hiç çiçek açmaz zaten, hep ölürler. Ama sen yaşa en güzel halinle, sen yaşamak istersen çok güzel yaşarsın.

O

Görüyorsun, ama o değil. Çok benziyor halbuki. O olsa ya keşke. Eteklerine otursan. Sarılsan adım adım. Dinlesen.  Gözlerinin içine baka baka konuşsan.  Zaman zaman unutur gibi oluyorsun.  Ama her zaman bir başka hatırlıyorsun. Sabır nasıl gerçek olabilir?

Üzgün

"Üzgünüm" dedi. Üzgün olmak zorundaydı. Hayatın getirdiği hiçbir şey onu mutlu edemezdi artık. Çünkü öleceğini fark etti. Kendisinin değil, her şeyin ve herkesin. Her şeyin bu denli değersiz fakat aynı zamanda vazgeçilmez olması, bu nasıl olmuştu? Herkesin telaşına dudak büzüyordu. Her şeyin bir ciddiyetle bir şeylere üstün anlamlar yükleyip değer vermesi, gerekirse bunun uğruna bir kalp ya da bir can yıkabilirdi. Bazen yüzbinler ölüyordu. Bir sonrakiler çok daha iyi şartlarda ölebilsin diye. Her kafada ayrı ses, her kalpte ayrı sevda. Herkes bambaşka bilginin peşinde. Kimi de bakıyorsun bilgiyi değil, ilgiyi kovalıyor. Çoğu mide bulandırıyor. Pek azı, olan bitenin farkında. Kimi isyanlarda, şaka mı bu dünya? Kimi şakanın ta kendisi, hep mutlu. Hiç mi düşünmüyor bu insanlar? Bu mutluluğun kaynağı, hangi kandırılmışlığın ürünü? Hep bir amaç ve hedef edindirilerek yaşamaya zorlanan insanlar, ne elde edecekler? Birkaç gülümseme. Belki. Bir belki uğruna... Ölmemeye değer mi? Fark

Dip

Buldum dediğin an yeniden aramaya başlamanın zorluğu. Dayanamam dediğin an yeniden yaşama alışmanın dayatması. Sevdim dediğin an ötelenmenin gıcıklaması. İnanırken aldatılmanın bin parçaya ayırması. Her güçlükte en korkuncuyla yüzleşmiş gibi müthiş bir acının içinde kıvranıyorsun. Sonra her seferinde tekrar gülümsüyorsun. İyi olduğundan mı? Bunca insan bu dünya cehenneminde neden gülüyor? İyi olduğundan mı? Yoksa dünyanın cennetinde alıyorlar mı paylarını? Peki bize niye bir şey düşmüyor bu cennet diye övüp bitiremediklerinden? Bir büyük kibrin içinde savrulmayalım diye mi? Gülünce gülmediğimiz zamanları unutup yalvarmayı bırakmayalım diye mi? En zayıf, en korkak, en çaresiz olalım da kimseyi en ufak incitmeyelim diye mi? Daima pişmanlıktan kıvranıp asla pişman etmeyelim diye mi? Acıları unutup merhamete sırtımızı dönmeyelim diye mi? İyi o zaman. Burası iyi. Karanlık. Kimse yok. Umutsuzuz bol bol. İyi şeyler bile bize hasret duymaya başlamış. Biz o iyi şeyleri değil görmek, duymuyoruz

Çelişki

Büyük bir bağlantı ağının hiçi. Görkemli bir sabahın uykusu. Aşık olunacak çiçeğin kara belası. Her şeyden herkesten biraz biraz, tam anlamıyla var olamayan bir yaz. Yine delirmiş geceler. Bazı olmamışlıkların çaresizliğinde gidiş geliş. İstediği de tam buydu, yok olmak. Fakat böylesini umut etmemişti. Kendini kocaman bir hiçliğin içinde hiçbir şeyle hiç olurken hayal etmemişti. Hiçliği; hiçbir başlangıç ve sonun varlığından habersiz hatta tüm bunları yok etmiş, hiçbir hafızada yeri olmamış olmakla ilgili zannediyordu. Ki artık bunu istemiyordu. Artık o bağlantı ağının önemli bir parçası, o sabahın en güzel günaydını, o çiçeğin en kırmızı yaprağı olmak arzusundaydı. Bu arzu onu büsbütün ele geçirmişti. Belli ki yok olmanın en olmayı delicesine istemek ve elde edememekle bir ilgisi vardı. Hani yaşamış olmakla hiçbir şey yaşamamış olmak aynı şeydi. Hani boş, bomboştu. Şimdi bu dopdoluluğu ne yapacaktı? Hiçbir hiçliğe atamazdı, hiçlik zaten o doluluğu dolduran yegane şey olabilirdi. Bilm