Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ekim, 2019 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Acz

Zihnim. Karanlığım. Çaresizliğim. Aczim. En derin acziyet. Yüreğimdekiyle birlikte zihnimde yankılanan. İradesiz tavırlarım ve bitkinliğim. Bittim. Sanat yok. Hiçlik bu. Hiç olma arzusu. Mahcubiyetten sıyrılmak ve yok olmak. Günahkarlık ve günahının vurgulayıcıları. İçten bir keder ve delilik. Büsbütün delilik. Sonsuzluk. Ölümün yokluğunda büsbütün deliliğe vurmak. Aklım. Yok. Hiçlik bu. Masum gülümsemeleri seyretmek. Yapabildiğim kalbime en iyi gelen bu. Zihnime gülümsemeler doldurmak. İyiliğe sımsıkı bağlanan gülümsemeler. Fakat aczim. Zihnimin aczi. İyiliğe dokunamayan, kötülüğe takılı kalan acziyet. Ölümle övünemeyen, yaşamda deliveren benliğim. Kimim? Benim delilikten önce yerim neydi? Hiç olmasaydım ne olurdum? Hiçlikte ne olmadım? Neyim eksik? Neyim çok fazla? Neyim hasta? Neyim iyileşti? Neyim günah? Neyim sevap? Neyim deli? Neyim akıllı? Neyim güldü? Neyim ağladı? Bitmeseydim eğer ben, neyim masum gülümserdi? Onlar kimdi, umrumda değildi. Hiçlikte ben ve benim sahip olduğum te

İnanmak

İnanmak, ümit etmek, güzel düşünmek... Bazen inanmak yetmez, inandığına inanman gerekir. Sabırla ümit etmek ve güzeliyle düşünmek gerekir. İnanmak neye yeter? Eksiktir inanmak. Ya inandığın da eksikse? O zaman inanmayı nasıl tamamlarsın? Ama bilemezsin. İnandığına gönlün bakar. Bilemezsin eksik mi, göremezsin. İnanmak budur zaten. Kanmak demektir biraz da. İnanmak eksiktir bu yüzden. İnanmak için gönlünü ortaya koyman yetmez. Ümitlerin yetmez. Güzel düşüncelerin yetmez. İnandığınla yaşamak gerekir. Elinle ayağınla aklınla... O zaman eksik yoktur. İnandığın eksikse bile mühim bir mesele değildir. Senin bütün varlığın onu tamamlamıştır. Bütün varlığın inanmaktır. O zaman neye inandığını güzel seçmek gerekir. Eksiklerle yarım inanmak huzursuzluktur zaten, iyi olana inanmak gerekir,ümitli olana... 

Duygular

Bazıları duygularını içinde yaşar, bazıları dışında. İçinde yaşayanlar içerden atarlar çığlıklarını, kahkahalarını. Dışarıdan izlenmeyi sevmezler. Zihinlerinde kendilerini izlerler. Dışında yaşayanlar ya umursamaz kimseyi, fütursuzca yaşar ya da tam tersi izlenmeye yaşar duygularını. Göz önünde olmayı sever ya da göz önünde olsa bile saklayamaz içindekini. İçinde yaşayanlar saklar duygularını, göz önünde olmak istemezler ya da gözden uzakta bile zihinleriyle oynatırlar duygularını çünkü hayatları zihinlerindedir; uzaktır nesnelliğe. Her grup kendine ait duyguları en güzel şekilde yaşamak için çabalar. Ya duygusuzlar? Hissedemeyenler? Acı, öfke, aşk? Hiçbir şey hissedemeyenler? Yazık onlara. Duyguları yoktur onların, sadece mantıkla hareket etmeyi seçerler. Duygunun onları yok edeceğine mi inanırlar? Halbuki duygu yokken zaten yokturlar.