Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Temmuz, 2020 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

En derin

Öyle gürültülü bir gece. Bugün aklım hiç konuşmuyor, duygularım hiç konuşmuyor. Köpeklerin kavgalarını dinliyorum. Yaz akşamı olduğunu hatırlatan ateş böceği seslerini dinliyorum. Gecenin sesinde sakinliği dinliyorum. Zihnim savaşını bırakmış, geceye hiç anlam yüklemiyor, yorum bırakmıyor. Dün, önceki gün ve ondan önceki elli bin gün var olan tüm konuşmalar susmuş. Susmakta bir kerem var belli. Bazen söz değil, bir durgunluk anlatıyor her şeyi. Böyle bir durgunluğun içinde buluveriyordun kim olduğunu. Kötü bir şey yapmakla hiçbir şey yapmamak aynı şey dedi, durgunluk. Duydum. Yaşa diyen güzel bir melodi vardı. Dinledim. Zaten bir gün her şey bitecek gerçeği kaçınılmaz niye bugünden bitiyorsun? Anladım. Ahengi yakaladım. Bende inanmak eksikmiş. Tamamladım. Mutluluk bize göre değildi evet, ama mutsuzlukla da aramız hiç iyi olmayacaktı belli. Bir denge vardı. Kötüyü gösteren iyiyi sevdiren bir denge. Acıyı derinlerden hissediyorduk, ama en derinde ve aynı zamanda en yüzeyde var olan şey s

Günler

Salıydı. Artık çarşamba. Perşembe, cuma, cumartesi... Geçiyor böyle. Hiçbir önemi de yok üstelik. Günler sadece geçsin diye varlar. Aynı zamanda kötü şeyler olurken iyi bir şey olmasının hiçbir anlamı yok. Dünün bugünden, bugünün yarından hiçbir farkı yok. Zaman ölüyor, ta ki biz ölene kadar. Peki nasıl öleceğiz? Her gün öldürülmeyi mi bekleyeceğiz? Yoksa içimizde mi öldüreceğiz kendimizi? Ya bir hastalıkla koyun koyuna ya da bir sevdayla yana yana. Ama nasıl? Şairin dediği gibi insan öleceğini bile bile nasıl yaşar? Bu günlerin yaşama ait olduğunu kendimize inandırmamızı güçleştiren her şeyle birlikte. Ne acı, hem ne gülünç.

Rastgele

Hem ne olurdu yani her şey ama her şey güzel olsaydı? Olmadı. Hem bu sefer hiçbir şey. Umut edebilmek de mümkün değildi artık. Çünkü umut edebilmek için aynı zamanda iyi şeylere de rastgelmek gerekiyordu. Ama uzun zamandır hiç karşılaşmıyorduk. Sanki caddenin başında bizi gören iyi şeyler koşarak uzaklaşıyordu. Ne acı. Sevdiğimiz ama bizden uzak olan her şey gibi, umudun bizi terk edip gitmesi... Sahi, bir gün her şeye rağmen yanımızda olacak bir umut ile deniz kenarında ayaklarımızı sallayarak gülümseyebilir miyiz göğe doğru? Şimdi olmaz belli ki gök bile gülümsememizden memnun değil ki. Gök de bu işin içinde, bizi görünce kaçışanlar gibi. Peki ne yapmıştık? Bunca gülümseyen zenginliğin içinde çoğunluğa ait ama görünmeyen bizler. Onların yapmayıp bizim yaptığımız ne var? Ya da tam tersi. Bilmiyorum. Ama gerçekten bu şekilde mi işlemeli dünya? Hiç işlemese keşke. Böyle boşlukta kaybolsak gitsek. Adalet, aşk, güzellik, umut. Artık içimi kıpırdatmıyor bile. Dünyada hiçbir gülümsemeden ba