Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Kasım, 2019 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Hayal mi kırıklıkları müzesi

Nasıl hayal kuruyoruz? Her hayal kırıklığından sonra nasıl oluyor da tekrar kendimizi bir hayalin içinde buluyoruz? Yeni bir hayal kırıklığı için nasıl cesaret buluyoruz? Nasılsa gerçekleşmez, nasılsa hayal, nasılsa hep hayal kalacak. Öyleyse hayal kuramam. Çünkü korkarım. Cesaret bulamam. Hayal kırıklıkları çok keskin parçalar halini alır, dayanılmaz. Belki öldürür. Hatta yaşarken öldürür. Hiç kimseden bir şey bekleyemez olursun. Ama olmaz, hayal kurmanı isterler. Kendi hayallerini hayalin sayarlar. Hayal kurdururlar. Yaşıyorsan hayal kurmak zorundasındır. Yoksa yaşamaz olursun. Seni seven hiç kimse hayal kurmamanı kabul etmez. Sana kurman için hayaller sunarlar. Aslında hiç de istemediğin şeylerin hayalini kurmaya başlarsın. Beklentiler denizinde boğulursun. Ama beklentilerin amacı tektir: Gerçekleşmemek. Gerçekleşen şey hayatındır. Gerçekleşmeyen beklediğin şey yalnızca yeni bir hayal kırıklığıdır. Bakarsın bu döngüde sıkışıp kalmışsın. Bir şeyler umut etmeye çalışıyorsun fakat hiçb

Anlaşılmak

Anlatılmazdı. O zaman değeri kaybolurdu. Bende yarattığını bir başkasına anlatmam mümkün değildi. Kelimeler, duyguları yarım bırakırdı. Hissim hafiflerdi, anlaşılmazdı. Boş bir mevzu olurdu. Yaşanılan karşıya aktarıldığında birer hikaye olurdu. Herkes kendi yaşadığını hakikat sayardı. Büsbütün anlaşılmak imkansızdı. Kelimelere yeni anlamlar yüklemeye çalışmak da bize düşmezdi. O zaman anlaşılanı da anlatamaz hale gelebilirdik. Öyleyse paylaşmak nasıl mümkün olabilirdi? Birlikte mücadele etmek sadece aynı şeyleri yaşayan insanlar için mi geçerliydi? Anlayamadığın ve asla anlayamayacağın bir mesele için ne gibi bir faydan dokunabilirdi? Anlayamadığın anlaşılırsa karşındakinin yarım kalmışlığını vurgulamış olmaz mıydın? Asla tamamlanamayacağım diyecek. Çünkü hiçbir söz benim yüreğimi anlatamaz. Ama belki şöyle bir gerçek varsa kendimizi daha iyi hissedeceğiz: "İnsan sevdiğinin gözlerinin içine bakar oradan anlar ta geçmişinin ne olduğunu". Yoksa bile öyle gerçek, ona inanmak ist

Geçiş evresi

En kötü zamanlarımız aslında en iyi zamanlarımızdı. Her şeyin çokça üzerimize yüklendiği ergenlik dönemi. Kendimizi bulmaya çalıştığımız, her çiçekten bal aldığımız o zamanlar. Hata yapmak büyük mesele değildi. Ergenlik dünyaya ilk adım gibiydi. Doğumdan itibaren hiç düşünmediğimiz "ulan ben nereye geldim şimdi" nin zamanıydı. Düşünmenin başlangıcıydı. Nerede ve kiminleydik? O kimler ne yapıyordu? Biz o kimlere benziyor muyduk? Benzemezsek ne olurdu? Dünyada olup bitenlere ayak uydurmak için benzemek zorunlu muydu? Şimdiye kadar yaşadığım neydi? Ne anladım ki? Hiçbir şey. Peki bundan sonra yaşayacağımdan ne anlamalıydım? Ben kim olmalıydım? Olmayı düşündüklerimden hangisi bana yakışır? Deneyebilirim. Olmak istediklerimi bir bir deneyip tökezleyebilirim. Bu dönemin müsaadesi vardı. Gül, eğlen, saçmala ve tabiki anla. En azından anlamaya çalış. Sorguladıklarının yükü arasında ezilip kaldın. Ne güzel. Bir daha asla bu kadar soruyu biriktiremeyeceksin. Çünkü yaşadıkça soru değil,