Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Eylemsizlik

Eylemsizlik. Aslında koskoca bir eylemdir. Sessiz kalmak, sabretmek, görmezden gelmek, görmezden gelememek, elden bir şey gelmemek, çaresizce kenara çekilmek, seyretmek, umut etmek, dua etmek, üzüntüyle ağlamak, savaşma gücünü bulamamak, bazen ümidini kaybetmek, bazense aklını… kalbinin alamadığı şeyleri işitmek, görmek, görmeye dayanamamak. Bütün bunlar koca büyük eylemler. Bütün bunların bireysel anlamları bencil, güçlü, aciz, dayanıklı, umursamaz olabilir fakat bir toplum olarak baktığında yanan ve küllerinden doğmaya çalışan insanları fark ediyoruz. İnsan zihninin ve yüreğinin tahammül edemediği, sindiremediği, gücendiği, anlamlandıramadığı onlarca olay… altında eziliyoruz. Eylemsizlik, içinden çıkamadığımız o büyük buhran… ama eylemsizlik asla eylemsizlik değil. Bu biriken ve ifade edilemeyen duygunun dünyada önemli bir yeri var. Biliyorum. Duygular bir bütün olduğunda parlayacaklar ve o zaman eylemsizlik dediğimiz şeyin aslında koskoca bir eylem olduğunu anlayacağız. Büyük bir de...
En son yayınlar

Özlediğim

Özlediğim etten kemikten yapılma biri değil. Özlediğim bir nezaket. Özlediğim bir “gitme”. Gerçekten hatalı olunduğunda mı çabalanır? Yoksa hata olmasa da kalp kırıldığında ona diyecek bir şey yok mudur? Kırık kalp her şeyin üstünde midir? Şey, romantizm… o hani ismi lazım değil hikayelerindekinden mi olmalı aşk? Yoksa böyle sade ve zehirli her şey aşk mıdır? Özlediğim bir güzel söz, özlediğim bir çırpınış. Özlediğim bir kapıya geliş! Terliklerimle mi? Belki. Özlediğim bir çılgınlık. Özlediğim bir delilik. Özlediğim bir af. Özlediğim bir çare arayış, özlediğim bir sahilde kayalarda konuşma. Özlediğim bir “lütfen”, özlediğim bir himaye. Bazen insan böyle şeyleri özlediğine bile utanır. Dünya kötü. Ne bekliyorduk ki? Şükretmek lazım hem, hem beklememek. Hem en iyi şekilde kurtulmayı arzulamak.

Baş aşağı

Gerçekten sevilebilir miydik? Gerçek var mıydı? Masum ve saf sevilmedikten sonra sevilmenin gerçekten bir önemi var mıydı? Ya biz mutlu olabilir miydik öyle sevilince? Sahi sevgi masumiyetini ne zaman kaybederdi? Yoksa bazen hiç bulunmaz mıydı? Koşulların devreye girdiği bir sevgide, sevgiden söz edebilir miydik? Ya masumiyetten? Her iyiliğimiz ve kötülüğümüz ile -RAĞMEN DEĞİL İLE- sevilmek ne kadar mümkündü? Ya biz sevebilir miydik gerçekten? Hiç çıkarsız, öyle derinden. Hiç şüphesiz. Dünya nasıl bir yerdi? Sanki her şey bizim etrafımızda döner gibiydi. Her şey düşünmemiz, hissetmemiz, itiraz etmemiz ve göz yummamız için vardı. Göz yumardık çoğu zaman, dünya büyüktü. Kaybolurduk. Tüm bu karmaşanın etrafında omuz omuza direnmek için yaratıldı sevgi. En küçük şeyler bile en büyük şeyler dünyada oluyorken bize dokundu. En büyük şeyler? Onu bilemiyorum bile. Aslında inceydi yüreğimiz. Sahi tüm kırgınlıklarımız ve kızgınlıklarımız olmasaydı biz ne olurduk? Daha mı iyi olurduk? Gerçekten ke...

Olmamışlık

Nasıl bir his içimdeki biliyor musun? Olmamışlık. Böyle türkü gibi. Kederli hem. İçimde bir olmamışlık hissi büyüyor. Olmamışım ve olmamış dünya. Üstelik psikanalitik olarak bebeklikteki hiçbir nesne ilişkisi de umrumda değil ve daha nicesi. Hiçbir şeyi hiçbir şeye bağlamak istemiyorum. Sebeplere kulaklarımı tıkayıp sadece sonuçlara bakıyorum ve işte o his. Olmamışlık türküsü. İçim kanatlanmış durmuş, ama ulaşamamış gibi. Olamamış, uçamamış, büyüyememiş, ayrılamamış, olgunlaşamamış. Hem gıptayla hem içi cız ederek izliyor yuvasından ve başlıyor türküye. Unutulup gitmeyi en iyi türküler söyler. Bir hikayesi vardır sapasağlam, kendine has, herkes gibi. Ama çok da önemli değildir hikayeler. Kaybolur gider milyonlarcası. Türküsü dinlenir sadece. Evet, nankörlük etmek istemem ama bu his… içimdeki bu türkü. Olmamış. Zayıf ve çürük. Ama ben yine iyi ki diyeceğim. Bir de neyse ki. Türkülerde melodi vardır, bir de saklı umut.

Meseleler

​Memleket meseleleri… Vasıfsız milyonlarca insan bir ideolojinin ağında öylece sallanıyor. Görünen fakat var olmayan eğitim olası tüm nitelikleri yutuyor. İnsanlar çaresiz. Uyum sağlıyor. İsyan da var yer yer. Ama daha çok başlar öne eğik. Düşünmek çalınmış bir eylem. Felsefe, sosyoloji, psikoloji, coğrafya, tarih. Zihniyet sana beyni değil, hafızayı çalıştırmayı öğretiyor. Üretmek çok zor. Gerçekten üretmekten bahsediyorum. Tıkır tıkır işleyen bir zihinle. Toplumsal algılar kötüden kötüye gidiyor. Aşırı modernleşme adı altında çağ dışılıkla mücadele ediliyor. Aynı zamanda zihniyetin geçmişte sabitlenmesiyle gelişim aşağılanıyor. Torpiller, cinsiyet faktörü, adaletsiz dağılım, haddi olmayana gösterilen değerler ve arada söz hakkı elde edememiş bizler. Makineleşmeye başladık. Çarkın içinde savruluyoruz. Şu an sistemin kaçıncı minik çarkında kafamı kaldırmaya çalıştım bilmiyorum. Sosyal bilimler gelişime değil, otoriteye hizmet için kullanılıyor. Hala… Bu yüzyılda da. Yüzyılımdan tiksini...

Hak

​Ben hak etmedim mi ya en güzelini, en iyisini, en kralını? Evet ya en kralını… Gülünç kibir. Hiç elde etmedim. Benim sorum daha çok şeydi… ben bu kadarını bile hak etmiyor muyum?  Ben fark ettim. Kimseye ihtiyacım yoktu iyi hissedebilmek için. Zaten en berbat hissedilenlerin ardından buldum en iyilerini. Ama her zaman bir nesne olmalıydı benim için. Hep bir kurtarıcı.  Kurtarılmak zorunda mıydık? Değildik elbette. Ama insan kurtarılanlara imreniyordu en nihayetinde.  Bir başkasının hayatını yaşamak hiç içimden gelmiyor. Ben kimdim? Benim hayatım neredeydi? Bu, benim hayatım mıydı? Minnet duyduğum onlarca şey, benim mi? Memnundum. Çünkü iyiyim. Karanlık olmayacağım bu sefer. Ben herkesten farklı bir herkesle aynıyım. Bu kadarım.

Veda

İşte buraya kadar. Olan oldu. Vazgeçtim. Pes ettim. Olacak olan zaten olacak. Endişelenmeyecektim artık. Bıraktım. Tüm yaşadıklarımı düşündüm hani derler ya; bir film şeridi gibi. Ettiğim mücadeleleri, yaşadığım güçlükleri, uğradığım hayal kırıklarını düşündüm ve vazgeçtim. Hem de her şeyden öylece. Artık kenara geçip yaşamı izlemeye karar verdim boş gözlerle. Yaşam bana ne getirirse onu yaşayacağım. Yaşama hırsını bıraktım. Güzel şeyler yaşamak zorunda değilim. Dünyada güzel şeylere tanıklık eden yüzde beşlik dilimin ortasında olmamın gereği yok. Geri kalan yüzde doksan beşlik dilimin ortasında kaybolacağım. Eminim bu hiçlik bana iyi gelecek. Oturup yalnızca dua edeceğim, hiç çabasız hayata katılacağım. İyi şeyler dileyeceğim. Evet fakat kötü şeyler yaşayacağım. Olsun gün sonunda hiçbir şeyin önemi yok. Kalbimi kinle, nefretle, öfkeyle, kibirle doldurmadım ya. Gün sonunda ona bakıyorum. Dargın olduğum çok şey var evet. Olsun kenarda oturup şükredeceğim yine. Şükredecek çok meselem var...