Memleket meseleleri… Vasıfsız milyonlarca insan bir ideolojinin ağında öylece sallanıyor. Görünen fakat var olmayan eğitim olası tüm nitelikleri yutuyor. İnsanlar çaresiz. Uyum sağlıyor. İsyan da var yer yer. Ama daha çok başlar öne eğik. Düşünmek çalınmış bir eylem. Felsefe, sosyoloji, psikoloji, coğrafya, tarih. Zihniyet sana beyni değil, hafızayı çalıştırmayı öğretiyor. Üretmek çok zor. Gerçekten üretmekten bahsediyorum. Tıkır tıkır işleyen bir zihinle. Toplumsal algılar kötüden kötüye gidiyor. Aşırı modernleşme adı altında çağ dışılıkla mücadele ediliyor. Aynı zamanda zihniyetin geçmişte sabitlenmesiyle gelişim aşağılanıyor. Torpiller, cinsiyet faktörü, adaletsiz dağılım, haddi olmayana gösterilen değerler ve arada söz hakkı elde edememiş bizler. Makineleşmeye başladık. Çarkın içinde savruluyoruz. Şu an sistemin kaçıncı minik çarkında kafamı kaldırmaya çalıştım bilmiyorum. Sosyal bilimler gelişime değil, otoriteye hizmet için kullanılıyor. Hala… Bu yüzyılda da. Yüzyılımdan tiksini
Ben hak etmedim mi ya en güzelini, en iyisini, en kralını? Evet ya en kralını… Gülünç kibir. Hiç elde etmedim. Benim sorum daha çok şeydi… ben bu kadarını bile hak etmiyor muyum? Ben fark ettim. Kimseye ihtiyacım yoktu iyi hissedebilmek için. Zaten en berbat hissedilenlerin ardından buldum en iyilerini. Ama her zaman bir nesne olmalıydı benim için. Hep bir kurtarıcı. Kurtarılmak zorunda mıydık? Değildik elbette. Ama insan kurtarılanlara imreniyordu en nihayetinde. Bir başkasının hayatını yaşamak hiç içimden gelmiyor. Ben kimdim? Benim hayatım neredeydi? Bu, benim hayatım mıydı? Minnet duyduğum onlarca şey, benim mi? Memnundum. Çünkü iyiyim. Karanlık olmayacağım bu sefer. Ben herkesten farklı bir herkesle aynıyım. Bu kadarım.