Neye, kime, neden, nasıl, ne ölçüde ve ne cüretle? Acz. Her kalpte ve her akılda. En gerçeğini bilirsin kendinden. Eksikliğini, eksikliklerini. Sırtını dayamak için seçtiğin her bir nesne ve öznede bulduğun olmamışlıklar. Görebiliyor musun? Göremezsin. Sırtını dönmüşsün. Eminsin. Gözler kapalı. Ancak yüreğinle görebiliyorsun. Gözler kusuru görür çünkü. Kusurda güven yoktur. Endişe vardır. Olmalı da zaten. Endişe bireyi harekete geçirir. Eksiklikler böyle tamamlanır. Ben ona, şuna, buna güvendim. Ama boştu, bomboş... Ne cüretle güvenirsin? Görmeyi bilirsen, mükemmellikte bile kusur vardır. Kusuru örtmek, eksikliği tamamlamak zor iştir ama görmek pek kolay, öyle kolay.
İşte buraya kadar. Olan oldu. Vazgeçtim. Pes ettim. Olacak olan zaten olacak. Endişelenmeyecektim artık. Bıraktım. Tüm yaşadıklarımı düşündüm hani derler ya; bir film şeridi gibi. Ettiğim mücadeleleri, yaşadığım güçlükleri, uğradığım hayal kırıklarını düşündüm ve vazgeçtim. Hem de her şeyden öylece. Artık kenara geçip yaşamı izlemeye karar verdim boş gözlerle. Yaşam bana ne getirirse onu yaşayacağım. Yaşama hırsını bıraktım. Güzel şeyler yaşamak zorunda değilim. Dünyada güzel şeylere tanıklık eden yüzde beşlik dilimin ortasında olmamın gereği yok. Geri kalan yüzde doksan beşlik dilimin ortasında kaybolacağım. Eminim bu hiçlik bana iyi gelecek. Oturup yalnızca dua edeceğim, hiç çabasız hayata katılacağım. İyi şeyler dileyeceğim. Evet fakat kötü şeyler yaşayacağım. Olsun gün sonunda hiçbir şeyin önemi yok. Kalbimi kinle, nefretle, öfkeyle, kibirle doldurmadım ya. Gün sonunda ona bakıyorum. Dargın olduğum çok şey var evet. Olsun kenarda oturup şükredeceğim yine. Şükredecek çok meselem var
Yorumlar
Yorum Gönder