Anneannem. Dedem. Köy. Alt kat. Henüz üste bir kat çıkılmamış, tek katlı müstakil ev. 6 kuzenin bir araya toplanıp gürültülendiği zamanlar. Duvarlar. Büyük ihtimalle salonda... Duvarlara bakıyorum. Yatıyorum. Uyumak üzere, çekyatta, duvar kenarında. Duvar tırtıklı. İnceliyorum. Ve aklıma düşüyor bir anda. "Ya uyanamazsam?". Her gün başarıyorum uyanmayı halbuki, farkındayım. Ama ya bu gece son geceyse? Bu gece, o geceyse? Nasıl uyanabiliyorum bilmiyorum. Uyanıyorum işte. Bilmediğim için sabah bunu başaramayabilirim ve uyanamayabilirim. İçim çok huzursuz. Düşüncelere dala dala uyumayı başarmışım ama. Bakıyorum; günaydın, sabah olmuş. Uyanmışım. İnanamıyorum, bugün de başardım. Nasıl? Bunu nasıl yapıyorum? Aklımı uzun süre meşgul etti. Nasıl uyandım? Ve tamam bıraktım. Düşünmüyordum. Uyanıyordum işte. Bu bana verilen güzel bir nimetti. Yarın da uyanacaktım belli ki. Huzursuzluğa, korkuya gerek yoktu. Yaşayacaktım. Sanıyordum. Ölümün var olduğunu biliyordum ama ben uyanıyordum. Öyleyse çooook uzun süre daha uyanacaktım. Kötü şeyler beni bulmayacaktı, tabii sevdiklerimi de. Böylece ben hep çocuk kalacaktım. Gerektiğinde anneannemle dedemin arasında, gerektiğinde yer yatağında uyuyacak ve hep bir arada kalacaktık. Ama zaman beklediğim gibi değildi. Gece uyumadan önce tüm sevdiklerimle yaptığım yolculuklar, evet onlar koyun saymak gibiydi, hayaldi. Zaman geçti ve anladım. Sadece şanslıydım. Kötü yaşam olaylarına maruz kaldığım halde şanslıydım. Çünkü çocuktum ve kimse farkında olmamı istemezdi. Ben de oyuna ayak uydurdum. İnkar ettim ve kapıyı kapattım. Kitaplar, dersler, oyuncaklarım, oyunlarım hepsi şahane. Öyleydi yani. Ama hep kaybettim. Oyuncaklarımı, derslerimi, kitaplarımı, oyunlarımı. Çünkü artık saklanamazdım. Gerçek keskindi. Canımı yaktığını bile bile saklanamazdım. Kitaplarımla veya oyunlarımla birlikte olsam da o keskin acı hissediliyordu. Artık inkar edemezdim. Öyleyse yarın uyanamayabilirdim de. Dün gece... Yine aynı korku, telaş ve üzüntü. Aslında eskisi gibi kaybedecek gürültülerim yoktu. Yalnızlaşmıştık. Dağılmıştık. Ama ben yine de dün gece uyumaktan korktum. Ya uyanamaz da seni tekrar göremezsem annem? Ya dedemin ellerini öpemezsem yine, ya ablamla gülemezsem? Her an her şey olabilir, her şey değişebilir. Oluyor, değişiyor çünkü. Çok şey hızla değişiyor. Pembeli halıfleksimizin üzerindeki aynı desenden paspasın üzerini Barbie bebeklerim için mutfak yapamıyorum. Bebeklerimle bayram kutlayamıyorum. Çok zaman oldu, yapamıyorum. Çünkü onlar yoklar. Onları kaybedeli çok oldu. Özlemiyor değilim. Uyum sağlamış olmam özlemediğim anlamına gelmiyor. Bugün unutup yarın onlar için hüngür hüngür ağlayabilirim. Neden olmasın? Olmasın çünkü sevdiklerine fazladan ağlama sebebi yaratmak demek bu. Zaten senin de olayın bu değil miydi? Sevdiklerin. İyelik ekleri, artık çok bayat. İyelik eklerim arttıkça tırtıklı duvarlarım da artıyor. Ürküyorum. Tırtıklı duvarlara gece çarparsanız canınız çok acıyabilir, yara bile yapabilir. Ama bu siz uyandığınızda olur, uyanmadığınızda hiçbir acı yoktur. Yoklukta kaybolmayı arzulasanız bile tırtıklı duvar korkusunu yaşamadan yapamazsınız. Ne kadar yoksanız bile vardınız. Ve değişen onca şeyle birlikte bir de kendi varlığınızı özleme ihtimaliniz ortaya çıkacak. Ama neyseki hayat bu kadar ürkütücüyken en güzel ihtimalin aslında bu olduğunu anlamanız da uzun sürmeyecektir. İyi mi geceler?
Gerçekten sevilebilir miydik? Gerçek var mıydı? Masum ve saf sevilmedikten sonra sevilmenin gerçekten bir önemi var mıydı? Ya biz mutlu olabilir miydik öyle sevilince? Sahi sevgi masumiyetini ne zaman kaybederdi? Yoksa bazen hiç bulunmaz mıydı? Koşulların devreye girdiği bir sevgide, sevgiden söz edebilir miydik? Ya masumiyetten? Her iyiliğimiz ve kötülüğümüz ile -RAĞMEN DEĞİL İLE- sevilmek ne kadar mümkündü? Ya biz sevebilir miydik gerçekten? Hiç çıkarsız, öyle derinden. Hiç şüphesiz. Dünya nasıl bir yerdi? Sanki her şey bizim etrafımızda döner gibiydi. Her şey düşünmemiz, hissetmemiz, itiraz etmemiz ve göz yummamız için vardı. Göz yumardık çoğu zaman, dünya büyüktü. Kaybolurduk. Tüm bu karmaşanın etrafında omuz omuza direnmek için yaratıldı sevgi. En küçük şeyler bile en büyük şeyler dünyada oluyorken bize dokundu. En büyük şeyler? Onu bilemiyorum bile. Aslında inceydi yüreğimiz. Sahi tüm kırgınlıklarımız ve kızgınlıklarımız olmasaydı biz ne olurduk? Daha mı iyi olurduk? Gerçekten ke...
Yorumlar
Yorum Gönder