Ana içeriğe atla

Giz

Elim, zihnim nasıl alışacak bu yılın değişmesine? Alıştı, yılı yarıladı bile sonra göz açıp kapayıp yeniye bile alışacak. Nelere alışmıyoruz ki? Sevilmemeye alışıyoruz mesela, anlaşılmamaya alışıyoruz, yokluğa alışıyoruz, var olana alışıyoruz. Ve hiç zorlanmıyoruz. Sadece soruyu soruyoruz: Nasıl olabilir ya? Sonrası geliyor zaten ezbere. Belli ki biz sadece soru sormayı seviyoruz. Kalanına boyun eğiyoruz. Zaten yapabilecek bir şeyimiz de olmuyor. Gün geliyor kendimize boyun eğiyoruz.

Bazen kendimiz çabalıyoruz, bazen yardım bekliyoruz. Söyleyeyim. Bir hiç için. Darılıyoruz, bağırıyoruz, ağlıyoruz, öfkeleniyoruz, endişeleniyoruz. Söyleyeyim. Bir hiç için. Her şeyin ama her şeyin bir hiç olduğu gerçeği. Yalnızca bizim anlamlandırdığımız, fakat sonsuzluğun ona hiç dediği şeyler.

Bir giz vardır; şurada öylece duran ve yarın çöpe atılacak kırmızı elmada. Bir giz vardır; şurada suyu bulan kuşun hasretle onu içişinde. Bir giz vardır; şurada sarı saçlı kıza vermek için oğlanın arkasında çiçeği saklayışında. Biliyorum; büyük bir giz var. Hiç olan ama hakikati içinde barındıran büyük bir giz.

Mesele gizi paylaşacak sevgililer bulmak değil mi? Arkasını dönüp anlamaya, dinlemeye, görmeye yanaşmayan çoklar var belli. Bir de aynı heyecan içinde bir bütünü paylaşmak için sayısız güzellikte kaybolmak var. Eş var, dost var, gökyüzü var, bulut var. Onca boyun eğişimize o kadar iyi geliyor ki, bazen iyi ki burada da eğilmişim dedirtiyor. Ne akılalmaz şey!

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Veda

İşte buraya kadar. Olan oldu. Vazgeçtim. Pes ettim. Olacak olan zaten olacak. Endişelenmeyecektim artık. Bıraktım. Tüm yaşadıklarımı düşündüm hani derler ya; bir film şeridi gibi. Ettiğim mücadeleleri, yaşadığım güçlükleri, uğradığım hayal kırıklarını düşündüm ve vazgeçtim. Hem de her şeyden öylece. Artık kenara geçip yaşamı izlemeye karar verdim boş gözlerle. Yaşam bana ne getirirse onu yaşayacağım. Yaşama hırsını bıraktım. Güzel şeyler yaşamak zorunda değilim. Dünyada güzel şeylere tanıklık eden yüzde beşlik dilimin ortasında olmamın gereği yok. Geri kalan yüzde doksan beşlik dilimin ortasında kaybolacağım. Eminim bu hiçlik bana iyi gelecek. Oturup yalnızca dua edeceğim, hiç çabasız hayata katılacağım. İyi şeyler dileyeceğim. Evet fakat kötü şeyler yaşayacağım. Olsun gün sonunda hiçbir şeyin önemi yok. Kalbimi kinle, nefretle, öfkeyle, kibirle doldurmadım ya. Gün sonunda ona bakıyorum. Dargın olduğum çok şey var evet. Olsun kenarda oturup şükredeceğim yine. Şükredecek çok meselem var

Hak

​Ben hak etmedim mi ya en güzelini, en iyisini, en kralını? Evet ya en kralını… Gülünç kibir. Hiç elde etmedim. Benim sorum daha çok şeydi… ben bu kadarını bile hak etmiyor muyum?  Ben fark ettim. Kimseye ihtiyacım yoktu iyi hissedebilmek için. Zaten en berbat hissedilenlerin ardından buldum en iyilerini. Ama her zaman bir nesne olmalıydı benim için. Hep bir kurtarıcı.  Kurtarılmak zorunda mıydık? Değildik elbette. Ama insan kurtarılanlara imreniyordu en nihayetinde.  Bir başkasının hayatını yaşamak hiç içimden gelmiyor. Ben kimdim? Benim hayatım neredeydi? Bu, benim hayatım mıydı? Minnet duyduğum onlarca şey, benim mi? Memnundum. Çünkü iyiyim. Karanlık olmayacağım bu sefer. Ben herkesten farklı bir herkesle aynıyım. Bu kadarım.

Tırtıklı Duvar

Anneannem. Dedem. Köy. Alt kat. Henüz üste bir kat çıkılmamış, tek katlı müstakil ev. 6 kuzenin bir araya toplanıp gürültülendiği zamanlar. Duvarlar. Büyük ihtimalle salonda... Duvarlara bakıyorum. Yatıyorum. Uyumak üzere, çekyatta, duvar kenarında. Duvar tırtıklı. İnceliyorum. Ve aklıma düşüyor bir anda. "Ya uyanamazsam?". Her gün başarıyorum uyanmayı halbuki, farkındayım. Ama ya bu gece son geceyse? Bu gece, o geceyse? Nasıl uyanabiliyorum bilmiyorum. Uyanıyorum işte. Bilmediğim için sabah bunu başaramayabilirim ve uyanamayabilirim. İçim çok huzursuz. Düşüncelere dala dala uyumayı başarmışım ama. Bakıyorum; günaydın, sabah olmuş. Uyanmışım. İnanamıyorum, bugün de başardım. Nasıl? Bunu nasıl yapıyorum? Aklımı uzun süre meşgul etti. Nasıl uyandım? Ve tamam bıraktım. Düşünmüyordum. Uyanıyordum işte. Bu bana verilen güzel bir nimetti. Yarın da uyanacaktım belli ki. Huzursuzluğa, korkuya gerek yoktu. Yaşayacaktım. Sanıyordum. Ölümün var olduğunu biliyordum ama ben uyanıyordum. Ö