Elim, zihnim nasıl alışacak bu yılın değişmesine? Alıştı, yılı yarıladı bile sonra göz açıp kapayıp yeniye bile alışacak. Nelere alışmıyoruz ki? Sevilmemeye alışıyoruz mesela, anlaşılmamaya alışıyoruz, yokluğa alışıyoruz, var olana alışıyoruz. Ve hiç zorlanmıyoruz. Sadece soruyu soruyoruz: Nasıl olabilir ya? Sonrası geliyor zaten ezbere. Belli ki biz sadece soru sormayı seviyoruz. Kalanına boyun eğiyoruz. Zaten yapabilecek bir şeyimiz de olmuyor. Gün geliyor kendimize boyun eğiyoruz.
Bazen kendimiz çabalıyoruz, bazen yardım bekliyoruz. Söyleyeyim. Bir hiç için. Darılıyoruz, bağırıyoruz, ağlıyoruz, öfkeleniyoruz, endişeleniyoruz. Söyleyeyim. Bir hiç için. Her şeyin ama her şeyin bir hiç olduğu gerçeği. Yalnızca bizim anlamlandırdığımız, fakat sonsuzluğun ona hiç dediği şeyler.
Bir giz vardır; şurada öylece duran ve yarın çöpe atılacak kırmızı elmada. Bir giz vardır; şurada suyu bulan kuşun hasretle onu içişinde. Bir giz vardır; şurada sarı saçlı kıza vermek için oğlanın arkasında çiçeği saklayışında. Biliyorum; büyük bir giz var. Hiç olan ama hakikati içinde barındıran büyük bir giz.
Mesele gizi paylaşacak sevgililer bulmak değil mi? Arkasını dönüp anlamaya, dinlemeye, görmeye yanaşmayan çoklar var belli. Bir de aynı heyecan içinde bir bütünü paylaşmak için sayısız güzellikte kaybolmak var. Eş var, dost var, gökyüzü var, bulut var. Onca boyun eğişimize o kadar iyi geliyor ki, bazen iyi ki burada da eğilmişim dedirtiyor. Ne akılalmaz şey!
Yorumlar
Yorum Gönder