İyi hissetmek istediğim zamanlarda seni hatırlıyorum. Önce izliyorum bir süre, dünyadaki bütün sevgiyi sanki senin yüreğin var edip dağıtıyor. Öyle hissediyorum. Bütün minik detayların ayrı bir harika ama en çok yine ruhuna vuruluyorum. Dışarıdan görünen şeklini başka başka yerlerde görmek mümkün olabiliyor fakat ruhun öyle mi? Apayrı bir hali var onun. Sadece benim, benim arkadaşlığım, dostluğum için var olmuş. Biz bir bütün olmak ve asla unutulmamak için bir araya düştük. Dünyanın bütün karmaşası, yorgunluğu ve kötülüğünün altında iyi, huzurlu ve şefkatli bir mucize var biliyorum. Senin sayende biliyorum. Aklım, yüreğim ve diğer tüm kalanım bıktı buradan. Bu sıkışmışlığın içinde seni arıyor. Bulacak belki. Böylesi hatırlamaktan çok daha iyisi olacak.
Gerçekten sevilebilir miydik? Gerçek var mıydı? Masum ve saf sevilmedikten sonra sevilmenin gerçekten bir önemi var mıydı? Ya biz mutlu olabilir miydik öyle sevilince? Sahi sevgi masumiyetini ne zaman kaybederdi? Yoksa bazen hiç bulunmaz mıydı? Koşulların devreye girdiği bir sevgide, sevgiden söz edebilir miydik? Ya masumiyetten? Her iyiliğimiz ve kötülüğümüz ile -RAĞMEN DEĞİL İLE- sevilmek ne kadar mümkündü? Ya biz sevebilir miydik gerçekten? Hiç çıkarsız, öyle derinden. Hiç şüphesiz. Dünya nasıl bir yerdi? Sanki her şey bizim etrafımızda döner gibiydi. Her şey düşünmemiz, hissetmemiz, itiraz etmemiz ve göz yummamız için vardı. Göz yumardık çoğu zaman, dünya büyüktü. Kaybolurduk. Tüm bu karmaşanın etrafında omuz omuza direnmek için yaratıldı sevgi. En küçük şeyler bile en büyük şeyler dünyada oluyorken bize dokundu. En büyük şeyler? Onu bilemiyorum bile. Aslında inceydi yüreğimiz. Sahi tüm kırgınlıklarımız ve kızgınlıklarımız olmasaydı biz ne olurduk? Daha mı iyi olurduk? Gerçekten ke...
Yorumlar
Yorum Gönder