Canımın içi Mavişimin geldiği ilk gün. Ürkekliği, masumluğu, minikliği.. Aldığım ilk günden beri enteresan bir şekilde samimiyiz. Daha geleceği heyecanındayken bile her şey değişti. Anne olmak? Oldum. Dibine kadar. Ama o aynı zamanda benim en iyi arkadaşım. Gerçekten. İnsanların yalanının dolanının içinde, onun yalansız sevgisini izledim. Uyandığımdaki telaşını, üç gün ayrılıktan sonra kavuşmada tüm yüzümü öpüşünü, onu ihmal ettiğimde bana gönül koyuşunu ama hemen barışmalarını, vaktini benimle harcamak isteyişini ve bana güvenişini.. Bunları hep izledim, yaşadım. Her neye elimi uzatsam orada olmak istedi. Ona geldi. Onunla değil, benimle ilgilen gibi bazen. Bazen de senin için önemli olan benim için de önemlidir, napıyoruz şimdi bununla der gibi. Destek olmak ister gibi. O bana en ama en güzel arkadaş. Beni üzmüyor, kırmıyor, yalnızca seviyor. Uykusunun arasında bile benimle ilgilenmeyi ihmal etmiyor, ilgilenmek için çaba gösteriyor. Çünkü bir kuş sizi tüm hücreleriyle sever. Yadırgamaz. Yüzünüze değil, kalbinize bakar. Kalbim ona ne kadar sevgi doluysa hiç eksiksiz aynı karşılığını onda buluyorum. Canımın içi, aşkım, balım, oğluşum. Oğluşum evet. Dibine kadar dedim ya. Evlat! diye sevdim. Rüyalarımda hep o, azıcık görmeyince özlüyorum aklım kalıyor. O iyi midir? İyidir. Beni özlemiştir... Canı sıkılmıştır belki. Uyukluyordur ya da... Oyuncağını koymuştum ama oynuyor mudur? Canım sorumluluğum. O şu an yanımda uyumasa hiç uyanmak istemediğim günler içinde yok olup gidecektim. Ama şimdi? Oyuncaklarından korktu, meyvelerden sebzelerden korktu, hepsini aştık! Birlikte. Öyleyse yine birlikte korkularımızı aşabilirdik. Çünkü güveniyorduk. Birbirimize. Ben yersem yerdi, ben oynarsam oynardı. Öyleyse o uçarsa uçardım. Mucizeyse mucizeydi. Mucize onun uçmasıyla başladı. Uçmayı benimle öğrendi. Başarısız, kötü uçuşlardan sonra sırtıma bilinçle başarıyla ilk uçuşu, gururum.. Peki ben uyurken beni rahatsız etmeyip uyandığımı anladığında yanıma uçuşu? Bu çok çok daha iyisiydi. Çünkü benim kuşum, evladım aynı zamanda düşünceliydi. Başarısını göklere savurmuyordu. Alçakgönüllüydü. Takdir edildiğinde seviniyordu ama bunun gösterişini yapmıyordu. Ama odadan çıkmama da müsaadesi yoktu. Benim peşimden başarısını kullanmaktan çekinmiyordu. Onun sorumluluğunu almaktan çekinmediğim gibi, zorluklarını görmezden geldiğim gibi ve hatalarını. Çünkü o en iyi arkadaşım! Ve oğlum. Oyun oynamadığında meyvelerden korkup yemeyi reddettiğinde üzüldüğüm, azıcık canı yansa içimin parçalandığı canımın içi oğlum. Söz veriyorum ablana yaptığım eşekliği sana yapmayacağım. Kaybetmekten korktuğum için seni kaybetmeyeceğim. Seninle olmanın keyfini sonuna kadar çıkaracağım, nasılsa ben de kaybolacağım. Seni çok seviyorum başımın tacı!
Gerçekten sevilebilir miydik? Gerçek var mıydı? Masum ve saf sevilmedikten sonra sevilmenin gerçekten bir önemi var mıydı? Ya biz mutlu olabilir miydik öyle sevilince? Sahi sevgi masumiyetini ne zaman kaybederdi? Yoksa bazen hiç bulunmaz mıydı? Koşulların devreye girdiği bir sevgide, sevgiden söz edebilir miydik? Ya masumiyetten? Her iyiliğimiz ve kötülüğümüz ile -RAĞMEN DEĞİL İLE- sevilmek ne kadar mümkündü? Ya biz sevebilir miydik gerçekten? Hiç çıkarsız, öyle derinden. Hiç şüphesiz. Dünya nasıl bir yerdi? Sanki her şey bizim etrafımızda döner gibiydi. Her şey düşünmemiz, hissetmemiz, itiraz etmemiz ve göz yummamız için vardı. Göz yumardık çoğu zaman, dünya büyüktü. Kaybolurduk. Tüm bu karmaşanın etrafında omuz omuza direnmek için yaratıldı sevgi. En küçük şeyler bile en büyük şeyler dünyada oluyorken bize dokundu. En büyük şeyler? Onu bilemiyorum bile. Aslında inceydi yüreğimiz. Sahi tüm kırgınlıklarımız ve kızgınlıklarımız olmasaydı biz ne olurduk? Daha mı iyi olurduk? Gerçekten ke...
Yorumlar
Yorum Gönder