Ölüm nasıl kabullenilir? Ümitlerin bitişini nasıl kabullenir insan? Yaşarken hayal ettiğin ve yaşamayı beklediğin her şeyin yok oluşunu nasıl kabul edebilirsin? Ölmeyi, ölmeni nasıl kabul edersin? Büyümenin inkar edilişi, ölümün varlığını reddedişten başka neydi? Ama eller değişiyordu, gözler değişiyordu. Yaş alıyordu. İnkar sadece koca bir kandırmaydı. Olsundu, kandırmacaya devam edilsindi. Yoksa ölüm nasıl kabullenilirdi? Bir daha asla dudaklarının ona sevgini gösteremeyeceğini bilmek, kafanı dizlerine koyamayacağını anlamak, bir daha asla sana seslenmeyeceğini... Seslenmiyor. İşitmiyorsun. Yaşarken işitilmesini istediklerin işitilmiyor. Heyecanını duymasını istediğin hiçbir şey onun hayallerinde yer almıyor. Artık hayalleri yok. Artık hayallerim yok.
Gerçekten sevilebilir miydik? Gerçek var mıydı? Masum ve saf sevilmedikten sonra sevilmenin gerçekten bir önemi var mıydı? Ya biz mutlu olabilir miydik öyle sevilince? Sahi sevgi masumiyetini ne zaman kaybederdi? Yoksa bazen hiç bulunmaz mıydı? Koşulların devreye girdiği bir sevgide, sevgiden söz edebilir miydik? Ya masumiyetten? Her iyiliğimiz ve kötülüğümüz ile -RAĞMEN DEĞİL İLE- sevilmek ne kadar mümkündü? Ya biz sevebilir miydik gerçekten? Hiç çıkarsız, öyle derinden. Hiç şüphesiz. Dünya nasıl bir yerdi? Sanki her şey bizim etrafımızda döner gibiydi. Her şey düşünmemiz, hissetmemiz, itiraz etmemiz ve göz yummamız için vardı. Göz yumardık çoğu zaman, dünya büyüktü. Kaybolurduk. Tüm bu karmaşanın etrafında omuz omuza direnmek için yaratıldı sevgi. En küçük şeyler bile en büyük şeyler dünyada oluyorken bize dokundu. En büyük şeyler? Onu bilemiyorum bile. Aslında inceydi yüreğimiz. Sahi tüm kırgınlıklarımız ve kızgınlıklarımız olmasaydı biz ne olurduk? Daha mı iyi olurduk? Gerçekten ke...
Yorumlar
Yorum Gönder