Özlüyorum. Özlüyorum. Özlüyorum. Nasıl desem? Nasıl anlatsam? Anlaşılmaya ümidim de yok. Sesini özlüyorum. Ama nasıl? Kelimenin tam anlamını veren ve daha fazlasını isteyen bir özlemek. Ucu bucağı yok. Ne ucu umrumda ne de bucağı. Kalbime ilmek ilmek işlenmiş ninniler, masallar, öğütler, lakırdılar... Aklıma kazınmış gülüşler, mimikler, gözler... Gözlerin çok güzel. Gerçekten mi? Gerçekten. Ya ellerin? Pamuk pamuk ellerin var. Bırakmasan ya ellerimi. Öyle güçlü, öyle huzurlu olmak var; ellerin sımsıkı tutarken ellerimi. Düşünüşün var ya mesela. Gözlerini kapatıp kısarak hatırlayışın var ya... Hepsi bende. Hani markete giderken ellerimizi sallayarak cebimiz şeker doldu ya sayende, ömrümün şekerleri siz, ömrümün ardından gelene götürmek istediğim tek şey o cebim. Benim kıymetli varlığım. Sevginin şekerli dünyası. Benim şekerli rüyam. İyiki yaşadım dedirten tek güç. Şükür ve hasretle.
Gerçekten sevilebilir miydik? Gerçek var mıydı? Masum ve saf sevilmedikten sonra sevilmenin gerçekten bir önemi var mıydı? Ya biz mutlu olabilir miydik öyle sevilince? Sahi sevgi masumiyetini ne zaman kaybederdi? Yoksa bazen hiç bulunmaz mıydı? Koşulların devreye girdiği bir sevgide, sevgiden söz edebilir miydik? Ya masumiyetten? Her iyiliğimiz ve kötülüğümüz ile -RAĞMEN DEĞİL İLE- sevilmek ne kadar mümkündü? Ya biz sevebilir miydik gerçekten? Hiç çıkarsız, öyle derinden. Hiç şüphesiz. Dünya nasıl bir yerdi? Sanki her şey bizim etrafımızda döner gibiydi. Her şey düşünmemiz, hissetmemiz, itiraz etmemiz ve göz yummamız için vardı. Göz yumardık çoğu zaman, dünya büyüktü. Kaybolurduk. Tüm bu karmaşanın etrafında omuz omuza direnmek için yaratıldı sevgi. En küçük şeyler bile en büyük şeyler dünyada oluyorken bize dokundu. En büyük şeyler? Onu bilemiyorum bile. Aslında inceydi yüreğimiz. Sahi tüm kırgınlıklarımız ve kızgınlıklarımız olmasaydı biz ne olurduk? Daha mı iyi olurduk? Gerçekten ke...
Yorumlar
Yorum Gönder