Yetersizlik, suçlama, acı, keder... Anı tekrar tekrar yüz bin kere canlandır. Olabilecek ama artık asla olamayacak milyon güzelliği düşün. Pişman ol. Hatanı ara. İllaki bulursun. Kusur her zaman bulunur. Çaresiz miydin? Belki biraz. Ama yapabileceğin yapamayacağın milyonlarca ihtimal olmuştur. Düşün. Belki uyur, unutursun. Uyku? İmkanı olmayan tek çaresizlik şu anda. Vicdan varsa uyku yok. Ona yaşatabileceğin milyonlarca güzelliği başkasına yaşatmak. Peki başkası? Onda ne suç ne acı. Tekrarlayıcı bir kusur daha mı bulmak istiyorsun? Belki o çok başka, bambaşka. Belki bir başka başkaya sahip olmamalı. Bunu kaldırabilir misin? Hala sızlarken o şey. Peki başkalar başka başka kalsa. Varsa hata ya da bir çaresizlik bunun için yaşamı sonlandırmasan? Onu düşünsen ama başkasını... Başka başka.
Gerçekten sevilebilir miydik? Gerçek var mıydı? Masum ve saf sevilmedikten sonra sevilmenin gerçekten bir önemi var mıydı? Ya biz mutlu olabilir miydik öyle sevilince? Sahi sevgi masumiyetini ne zaman kaybederdi? Yoksa bazen hiç bulunmaz mıydı? Koşulların devreye girdiği bir sevgide, sevgiden söz edebilir miydik? Ya masumiyetten? Her iyiliğimiz ve kötülüğümüz ile -RAĞMEN DEĞİL İLE- sevilmek ne kadar mümkündü? Ya biz sevebilir miydik gerçekten? Hiç çıkarsız, öyle derinden. Hiç şüphesiz. Dünya nasıl bir yerdi? Sanki her şey bizim etrafımızda döner gibiydi. Her şey düşünmemiz, hissetmemiz, itiraz etmemiz ve göz yummamız için vardı. Göz yumardık çoğu zaman, dünya büyüktü. Kaybolurduk. Tüm bu karmaşanın etrafında omuz omuza direnmek için yaratıldı sevgi. En küçük şeyler bile en büyük şeyler dünyada oluyorken bize dokundu. En büyük şeyler? Onu bilemiyorum bile. Aslında inceydi yüreğimiz. Sahi tüm kırgınlıklarımız ve kızgınlıklarımız olmasaydı biz ne olurduk? Daha mı iyi olurduk? Gerçekten ke...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSil