Ana içeriğe atla

Öyle Yaşamak

Güç, yanındaki omuzdan başka bir şey değildir. Ne para, ne itibar, ne kas, ne heybet... Güç yanındaki bir çift gözdür. Eğer güveniyorsan, ki bu seni üzmemek için söylediği yalan sözler için geçerli olmak zorunda değil, güçlüsündür. Sadece sana inanıyor ve seni seviyorsa, bu yeterlidir. Sana söylediği yalanlar da senin kalbinde zaten anlamlanmıştır, o da farkındadır. Ama bunun üzerine konuşulmaz, çünkü asıl mesele güveniştir. Güç, güvendir. Güç yanında eğilip bükülmeden seninle gururlanandır. Ölsen umrunda olmaz çünkü. Ben sevgiyle onurlandırıldım dersin, gerisi önemli değildir. Arkandaki güç sevgiyle bekleyen tüm omuzlardır, fazlası değil. Çünkü her şeyi sayelerinde göze alırsın. Bu güvenin altında yaşamış olmak, bir gün mahvolacak olmanın değerini düşürmeye yeter. Öyle yaşadım ki! Ne para ne itibar ne kas ne heybet. Görünen neyim eksilse aslında hiçbir şeyim eksilmemiştir. Sağlıktan yoksun olsam, elime kondurulan öpücük yine de iyiki var olmuşum dedirtir. O zaman dersin ki. Ha adalet... Bugün yerden yere kendimizi atıp bulmaya çalıştığımız o yücelik, bu sevgi dolu kalpleri yaratanla en güzel şekilde yerini bulacaktır. Dünya geçip giderken kalıcı olanın ne olduğunu hissettirecek olan bir güzel unsur o güç, o omuz. Canım insanlarım. Canım hayvan dostlarım. Canım benimkiler. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Baş aşağı

Gerçekten sevilebilir miydik? Gerçek var mıydı? Masum ve saf sevilmedikten sonra sevilmenin gerçekten bir önemi var mıydı? Ya biz mutlu olabilir miydik öyle sevilince? Sahi sevgi masumiyetini ne zaman kaybederdi? Yoksa bazen hiç bulunmaz mıydı? Koşulların devreye girdiği bir sevgide, sevgiden söz edebilir miydik? Ya masumiyetten? Her iyiliğimiz ve kötülüğümüz ile -RAĞMEN DEĞİL İLE- sevilmek ne kadar mümkündü? Ya biz sevebilir miydik gerçekten? Hiç çıkarsız, öyle derinden. Hiç şüphesiz. Dünya nasıl bir yerdi? Sanki her şey bizim etrafımızda döner gibiydi. Her şey düşünmemiz, hissetmemiz, itiraz etmemiz ve göz yummamız için vardı. Göz yumardık çoğu zaman, dünya büyüktü. Kaybolurduk. Tüm bu karmaşanın etrafında omuz omuza direnmek için yaratıldı sevgi. En küçük şeyler bile en büyük şeyler dünyada oluyorken bize dokundu. En büyük şeyler? Onu bilemiyorum bile. Aslında inceydi yüreğimiz. Sahi tüm kırgınlıklarımız ve kızgınlıklarımız olmasaydı biz ne olurduk? Daha mı iyi olurduk? Gerçekten ke...

Özlediğim

Özlediğim etten kemikten yapılma biri değil. Özlediğim bir nezaket. Özlediğim bir “gitme”. Gerçekten hatalı olunduğunda mı çabalanır? Yoksa hata olmasa da kalp kırıldığında ona diyecek bir şey yok mudur? Kırık kalp her şeyin üstünde midir? Şey, romantizm… o hani ismi lazım değil hikayelerindekinden mi olmalı aşk? Yoksa böyle sade ve zehirli her şey aşk mıdır? Özlediğim bir güzel söz, özlediğim bir çırpınış. Özlediğim bir kapıya geliş! Terliklerimle mi? Belki. Özlediğim bir çılgınlık. Özlediğim bir delilik. Özlediğim bir af. Özlediğim bir çare arayış, özlediğim bir sahilde kayalarda konuşma. Özlediğim bir “lütfen”, özlediğim bir himaye. Bazen insan böyle şeyleri özlediğine bile utanır. Dünya kötü. Ne bekliyorduk ki? Şükretmek lazım hem, hem beklememek. Hem en iyi şekilde kurtulmayı arzulamak.

Tırtıklı Duvar

Anneannem. Dedem. Köy. Alt kat. Henüz üste bir kat çıkılmamış, tek katlı müstakil ev. 6 kuzenin bir araya toplanıp gürültülendiği zamanlar. Duvarlar. Büyük ihtimalle salonda... Duvarlara bakıyorum. Yatıyorum. Uyumak üzere, çekyatta, duvar kenarında. Duvar tırtıklı. İnceliyorum. Ve aklıma düşüyor bir anda. "Ya uyanamazsam?". Her gün başarıyorum uyanmayı halbuki, farkındayım. Ama ya bu gece son geceyse? Bu gece, o geceyse? Nasıl uyanabiliyorum bilmiyorum. Uyanıyorum işte. Bilmediğim için sabah bunu başaramayabilirim ve uyanamayabilirim. İçim çok huzursuz. Düşüncelere dala dala uyumayı başarmışım ama. Bakıyorum; günaydın, sabah olmuş. Uyanmışım. İnanamıyorum, bugün de başardım. Nasıl? Bunu nasıl yapıyorum? Aklımı uzun süre meşgul etti. Nasıl uyandım? Ve tamam bıraktım. Düşünmüyordum. Uyanıyordum işte. Bu bana verilen güzel bir nimetti. Yarın da uyanacaktım belli ki. Huzursuzluğa, korkuya gerek yoktu. Yaşayacaktım. Sanıyordum. Ölümün var olduğunu biliyordum ama ben uyanıyordum. Ö...